Ülkenin bir parçasında vicdanların kabul edemeyeceği şeyler yaşanıyor. Bütün bu yaşananlar, çağın sunduğu teknolojik imkanlarla herkese ulaşıyor. Her gün gözaltılar, tutuklamalar, tehditler, hak ihlalleri, tank top sesleri, viran kentler, paramparça cesetler, ağlayan çocuklar… Bütün bu yaşananlar, belki birilerini ilgilendirmeyebilir; ama Kürtlere tam bir travma yaşattığını söyleyebiliriz.
Burada halkın iradesiyle şekillenmiş bir Meclis’in devreye girmesi belki bir çözüm olabilir. Tabii Meclis’e HDP ve CHP tarafından verilen terör ve katliamları araştırma önergeleri AKP ve MHP oylarıyla sürekli reddediliyor. Dolayısıyla Meclis de etkisizleştirilerek halkın iradesi de hiçleştiriliyor. Bu yetmezmiş gibi, şimdi de HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündemde.
1994 Deneyimi
Kürtler 1990’lı yılların başından beri demokratik siyaset içinde mücadele veriyorlar. Bunun en önemli göstergesi de bıkmadan usanmadan kurdukları siyasal partilerdir. Halkın Emek Partisi (HEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Demokrasi Partisi (DEP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Özgür Parti, Demokratik Toplum Partisi (DTP), Barış ve Demokrası (BDP) şeklinde liste uzuyor. Bu listenin son halkasında duran HDP ise hâlâ siyaset yapmaya çalışıyor. Tabii ki her gün kapatılma endişesi, tutuklanma tehdidi altında… Gelinen noktaya bakıldığında Kürt siyasi harekete tüm bu baskılardan güçlenerek çıkmıştır.
Bu anlamda biraz geçmişe gidip 1994 yılında neler olduğunu kısaca anlayalım. Çünkü 2 Mart 1994 yılında TBMM Genel Kurulu’nda DEP Genel Başkanı ve Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle, Şırnak Milletvekili Orhan Doğan, Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana, Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve Şırnak Bağımsız Milletvekili Mahmut Alınak’ın dokunulmazlığı kaldırılmıştı. Aynı gün Hatip Dicle ve Orhan Doğan’ın yaka paça gözaltına alndığı görüntüler tarihe utanç tablosu olarak geçmişti.
Belediye başkanları şaşmaz hedef
AKP Hükümetleri; yeri geldiğinde CHP’yi sıkıştırmak amacıyla Dersim katliamını gündeme getirdiği gibi yine tek parti iktidarını “istikrar” olarak halka sunmak için 1990’lı yılları bol bol anmıştır. Bununla birlikte 2006 yılında dönemin Başbakanı Erdoğan, devletin Kürtlere yaptığı haksızlığı ve yanlışları bizzat itiraf da etmişti. Tabii AKP Hükümetleri döneminde de Kürt sorununun çözümü noktasında istikrarlı bir durum ortaya çıkmadı. Bu bağlamda bugün yaşananlara bakıldığında 2012 süreci gözümüzün önüne geliyor. Dolayısıyla 3 Ocak 2013 – 24 Temmuz 2015 çözüm süreci öncesinde kısa bir gezinti yapmakta fayda var.
Kürt siyasi hareketinin belediye sayısını ikiye katladığı 2009 yerel seçimlerinden hemen sonra Nisan 2009’da KCK adı altında cadı avı başladı. Bu dönemde de özellikle AKP ile ittifak halindeki Cemaat medyası her türlü propagandaya başvururken sürekli Sri Lanka modeli gündemleştirilip tutuklamaların tam gaz devam etmesi salık veriliyordu. Bunun sonucunda BDP hukuk komisyonu 2012 yılı itibariyle sadece KCK operasyonları kapsamında BDP’nin 7 bine yakın aktif üyesinin tutuklandığını açıklıyordu. Bunlar arasında seçilmişlerin yanı sıra gazeteciler, aydınlar, kadın aktivistler, öğrenciler, sendikacılar ve avukatlar da yer alıyordu.
2012 yılı içinde gazete ve televizyonlarda “son dakika” tutuklama ve gözaltı operasyonları eksik olmuyordu: “Van Belediye Başkanı tutuklandı”, “Bekir Kaya Görevden Uzaklaştırıldı”, “6 BDP'li belediye başkana gözaltı”, “Siirt Belediye Başkanı Gözaltında” şeklinde uzayan manşetler… BDP hukuk komisyonuna göre 8’si kapatılan DTP’li olmak üzere toplam 31 belediye başkanı ve 6 BDP’li vekil 2012 yılı itibariyle cezaevlerindeydi.
Bugün 2016 yılı itibariyle de tablonun 2012 yılından daha da kötüye gittiğinin emarelerini görüyoruz. Dolayısıyla 2016 yılında da gazete ve TV manşetleri değişmiyor: “DBP’li belediye başkanı tutuklandı”, “DBP'li Belediye Başkanı gözaltına alındı”, “DBP'li Belediye Başkanları Tutuklandı”, “Derik Belediye eş başkanları tutuklandı” şeklinde uzayan bir manşet listesi… DBP hukuk komisyonu adına konuşan avukat Feride Laçin son durumu “24 Temmuz’dan bugüne kadar 21 belediye eşbaşkanımız tutuklanmış, 29 belediye eşbaşkanımız görevden uzaklaştırılmış, 4 belediye meclis üyemiz tutuklanmış, 23 belediye meclis üyemiz görevden alınmış, 7 belediyemizin iş makinelerine el konulmuştur” şeklinde açıklıyor.
Kürt vekillere “dokunulmazlık” tehdidi
Kürt siyasi hareketinin gelişim çizgisine bakıldığında Kürt milletvekillerinin dokunulmazlık zırhından hiçbir zaman yararlanmadığını görüyoruz. Dolayısıyla Kürt siyasi hareketi her zaman kendi ilkeleri doğrultusunda siyaset yapmayı esas aldı. Bu ilkelerin tamamı demokrasi, barış ve özgürlük temelinde olduğu için haklarında düzenlenen fezlekelerde “ihaleye fesat karıştırma”, “Görevi kötüye kullanma” ve “Dolandırıcılık ve sahtecilik” gibi yüz kızartıcı suçlar yer almamıştır. 2012 yılında Meclis’e gönderilen BDP milletvekillerine ait 252 fezlekenin tamamı da düşünce ve propaganda suçu ile ilgiliydi.
Yıl 2016 ve bugün de HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile HDP’nin İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Hakkari Milletvekili Selma Irmak hakkında “dokunulmazlıklarının kaldırılmasını” içeren fezlekeler TBMM Başkanlığı’na gönderilmiş durumda. HDP’li milletvekillerine yönelik düzenlenen fezlekelerin sayısı 300’e yakın olduğu belirtiliyor. Fezlekelerde isnat edilen suçlar 2012 yılındaki fezlekelerle aynı… Dolayısıyla ülke olarak tekrarın tekrarını yaşıyoruz, yaşayacağız.
Bir an 2012 yılına gidelim
2012 yılının sonbaharı; gözaltı, tutuklama ve çatışmaların gölgesinde geçiyor. Bunun yanında 600’ü aşkın siyasi tutsak ölüm orucunda. Birçoğu artık ölümün eşiğine gelmişti. Cezaevlerinden cenazelerin çıkmaya başlamasından korkuluyordu. Bu gelişmelerle birlikte BDP üzerindeki baskılar da derinleşerek artıyordu. Kasım 2012 itibariyle artık BDP milletvekilleri açıkça yargı üzerinden tehdit ediliyordu. Gazete ve TV’lerde “BDP’lilerin fezlekesi Meclis'te”, “BDP'liler hakkındaki fezleke Meclis Başkanlığına sunuldu”, “BDP'liler için jet fezleke”, “Tuğluk ile 9 BDP'li Milletvekilinin Fezlekesi TBMM'de ”vb gibi manşetler de hemen yerini alıyordu.
Dönemin Başbakanı Erdoğan BDP’lilerin fezlekeleriyle ilgili 27 Kasım 2012’de “Meclise geldiğinde bizler, dokunulmazlık zırhına bürünen bu zevatla ilgili kararımızı, dokunulmazlıklarını kaldırmak suretiyle vereceğiz. Ondan sonrası artık yargıya aittir." diyordu. Bu konuşmadan bir hafta sonra ise Erdoğan, biraz da yöntemlerinden bahsedercesine 4 Aralık 2012’de "Yeri geldiği zaman haddini, herkese yine bu parlamento, parlamento dilinde bildirir. Aksi takdirde yaptıkları yanlarına kar kalır. Şimdi birileri çıkmış bize 1992, 1994'ten bahsediyor. Kusura bakmasınlar sene 2012. Bugünün şartlarıyla o günün şartları bir değil ve rahatlıkla istedikleri gibi kalkıp at oynatmalarına müsaade edemeyiz.” ifadelerini kullanıyordu.
Ve 2016 Türkiye’si
Kürtlere Meclis yolunu kapatmayı amaçlayan anti-demokratik seçim barajına rağmen Kürt siyasi hareketi HDP ile bu barajı işlevsizleştirdi. Dolayısıyla Kürt siyasi hareketi, onlarca yılda ektiğini 7 Haziran 2015 seçimlerinde biçiyordu. Tabii bu başarı, beraberinde AKP’nin geleceğini de tehdit ediyordu. Çünkü tek parti iktidarı artık tarihe karışıyordu. Buna bağlı olarak değerlendirildiğinde HDP’nin 7 Haziran başarısı, Türkiye siyasi hayatında bir milat iken aynı zamanda büyük bir kırılma sürecinin de bahanesi olarak tarihe geçecektir.
Bugün Kürt kentlerinde yaşananlar, 1990’lı yıllardan daha ağır sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle Cizre ilgili ortaya çıkan görüntülerin kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Böyle bir iklimde HDP’nin demokratik siyaseti sonuna kadar kullanma gayreti önemlidir. Ama savaş ortamı derinleştikçe HDP’nin siyasi manevra alanı da daraltırmaktadır. Dolayısıyla HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması süreci de HDP’yi etkisizleştirme planının bir parçadır. Bugün gazete ve TV’lere yansıyan “5 HDP'li vekilin dosyası Meclis'te”, “HDP'li 5 vekilin fezlekesi Meclis'te”, "HDP'lilerin fezlekeleri Meclis'e gönderildi", “Flaş! HDP'lilerin fezlekeleri TBMM'de” vb. manşetler de adeta 2012 sürecini anımsatıyor.
Üç ihtimal
Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda Meclis’teki partiler arasında farklı yaklaşım var. Bu noktada üç yaklaşıma işaret edilebilir. Bir; HDP ve CHP, kürsü dokunulmazlığı dışında 550 milletvekilinin tamamının dokunulmazlıklarının kaldırılması gerektiğini ifade ediyor. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bu konuda “Kişisel bir korkumuz olduğu için değil. Türkiye’nin zaten barış, demokrasi, özgürlük arayışı var. Bütün bu arayışlara çok büyük bir darbe daha vurulmuş olacak. Gerçekten dokunulmazlıklardan rahatsızsa milletvekilleri, 550 vekilin de dokunulmazlığının kaldırılmasına evet oyu vermeye hazırız. (9 Mart 2016)” derken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise partisinin tavrını "Buradan açık ve net Sayın Davutoğlu'na bir çağrı yapıyorum; ben dahil, bütün dokunulmazlık dosyalarını getirin Meclis'e. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldıralım. Hepimiz gidelim, bağımsız yargının önünde hesabını verelim. Ve milletin önüne öyle çıkalım. (7 Mart 2016)” sözleriyle açıklıyor.
İki; AKP ve MHP, Kürt sorununun çözümünün ıskalandığı bir ortamda savaş konseptinin en ufak şekilde zaafa uğramaması gerekçesi ile “terör örgütü propagandası” ve “bölücülük” gibi suçlamalarla sadece HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını önermektedir. Konuyla ilgili olarak MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, HDP’lilerin fezlekeleri konusunda “Dokunulmazlık dosyaları gündeme alınmalıdır. O vekilin dokunulmazlık zırhıyla milletin egemenliğini temsil etmesi mümkün değildir. Bu yüzden yargının çalışmasını temin etmek üzere bu dokunulmazlık zırhının kaldırılmasını talep ediyoruz. (3 Mart 2016)” sözlerini kullanırken Başbakan Ahmet Davutoğlu ise açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla bu işi tek başına yapmak istemiyor. Bu sebeple de Başbakan Davutoğlu hem TBMM Başkanı hem de muhalefet partileriyle görüşmeler yapıp birlikte adım atmanın yollarını arıyor. Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan “Dokunulmazlıklarının kaldırılması suretiyle başlayacak süreç, inanıyorum ki terörle mücadele açısından ülkemizdeki havayı da olumlu yönde etkileyecektir. (2 Ocak 2016)” ve “Bu ülkede, parlamentoya girip de hala terör estirenlere karşı ben, parlamentodaki diğer siyasi partilerin, bunlar hakkında atılması gerekli adımları geciktirmeden atmalarının gereğine inanıyorum. (8 Mart 2016)” sözleriyle net bir tutum sergilemektedir.
Üç; 550 milletvekilinin tamamının dokunulmazlığının kaldırılmaması durumunda fezlekesi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması da gündeme gelebilir. Bu durumda sadece HDP’liler değil, fezlekesi bulunan AKP, CHP ve MHP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması da sağlanacaktır. Sanırım bu seçeneğe de HDP dışında yanaşan olmayacaktır. Dolayısıyla böyle bir seçeneğin geçerliliği ortadan kalkmaktadır. Çünkü fezleke ve dokunulmazlık meselesinin odağında daha çok Kürt siyasal hareketi yer almaktadır, HDP’ye ayar verme amacı vardır.
HDP’nin Meclis’ten atılması
Bütçe görüşmelerinin sona ermesiyle şimdi gözler AKP’nin atacağı adımlarda. AKP kurmaylarının açıklamalarına bakıldığında, ilk gündemleri HDP’li milletvekillerinin fezlekeleri olacaktır. Ama bu konuda Erdoğan ve Davutoğlu arasında bir söylem farkı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan derhal bir adım atılması gerektiğini ifade etse de Başbakan Davutoğlu sürekli laf çevirmektedir. Anlaşılan o ki Başbakan Davutoğlu bunun siyasal sorumluluğunu tek başına üstlenmek istemiyor. Bu sebeple de diğer muhalefet partilerini de işin içine katmak için bir süre zemin yoklayacaktır.
Sonuç olarak altını çizmek gerekir ki HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, barış ve çözüm umudunu tamamen bitirebilir. Dolayısıyla HDP’nin Meclis’ten dışlanmasının sonucunda Kürtlere gidecek mesaj asla olumlu olmayacaktır. Bu sebeple bir an önce 2016 Türkiye’sinde bu tür utanç verici konular gündemden düşmelidir. Çünkü Kürt sorunu konusunda bu tür uygulamaların geçmişte çok kere atıldığı ama bunun çözüme hiçbir zaman hizmet etmediği tecrübe edildi. Şu an AKP içinde de bu gidişat noktasında ciddi ayrılık ve tartışmalar sürdüğünü düşünüyorum. Dolayısıyla Mart ayı sonuna kadar ya olumlu ya da olumsuz büyük gelişmeler yaşanabilir. Aksi takdirde Einstein gibi bir dehanın “Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır.” sözleri geçerliliğini korumaya devam edecektir. (İG/HK)